Hatırladığım kadarıyla Türkiye’de ilk Carrefour İstanbul/Kozyatağı’nda E5 üzerinde açıldı.
Diyeceksiniz ki başlıkla ne alaka?
Evet, çok alaka.
Bildiğiniz gibi Fransa, KKTC’yi tanımadı.
Fakat Carrefour’un bu davranışı Fransız firması olması nedeniyle KKTC’yi Fransa’nın tanımasıyla eş değerdir.
Nasıl diyeceksiniz…
Carrefour, KKTC’nin dünyaca meşhur Hellim peynirini paketler halinde satın alarak raflarında pazarlamaktadır.
Bu nedenle alışveriş yaptığı devleti dolaylı yoldan tanımış olmuyor mu?
İkinci bir örnek de; yakın zamana kadar Türkiye’de faaliyet gösteren Fransız devlet Loyd kuruluşunun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından tüm faaliyetleri askıya alınmıştır. Bu Loyd kuruluşu son günlerde Kıbrıs’ın meşhur Hellim peynirini klaslamakta/sertifika vermeye çalışmaktadır.
Bu klas kuruluşu yıllarca gemilere / donanımlarına (çıpası, zinciri, pervanesi, ırgatı, gövdesi) sertifika vermiş olup işsiz kalınca iş, peynire kadar düşmüştür. Fransız faresi KKTC’deki Türk peynirine kadar dadandı. Bu klas kuruluşu Fransız devleti resmi kuruluşu olması sebebiyle KKTC, Fransa tarafından sizlere göre de iki kere tanınmış olmuyor mu?
Tarihi bir yalan! Osmanlı Donanması Haliç’te çürümedi
1960’lı yıllarda tarih öğretmenleri bizlere ”Osmanlı Donanması Haliç’te çürüdü” diye anlatırlardı.
Hayır, Osmanlı Donanması Haliç’te çürümedi.
Ne oldu derseniz; amiral, subay, astsubay ve lüzum görülen alt rütbelilere maaş zamanı geldiği zaman zırhlı gambotlar veyahut yelkenli kalyonlar, parça parça sökülerek maaş olarak verildi.
Bu maaş nasıl hesaplanıyordu?
Tahmini olarak maaş olarak verilen çelik, bakır, pirinç gibi metalleri geminin personeli hurdacılara götürüp nakit paraya çeviriyordu. Ahşap olarak verilenleri de kış mevsimi evinde yakıyordu.
Yelkenler ne oldu diyecekseniz; personel kendi evinde gölgelik olarak kullanıyordu. Hatta yatak şiltesi yapanlar bile vardı.
Manşete koyduğumuz fotoğrafta önde Satvet (torpidobot) arkada Ceylan-ı Bahri Kalyonu yer alıyor. Fotoğrafı dikkatlice incelerseniz Ceylan-ı Bahri’nin arması, yelken donanımı sökülmüş. Halatlar ne oldu diyecekseniz; personel onları da bir şekilde değerlendiriyormuş.
Ahşap kalyonlar ve yelkenlilere zaman içinde buhar makinesi konulup uskur monte edilmiştir ve yarı buharlı yelkenli haline getirilmiştir.
O yıllarda donanmanın merkezi Kasımpaşa / İstanbul olması nedeniyle kalyon fenerleri camilere verildi. Bununla alakalı bir örnek vereyim sizlere. Cumhuriyet döneminde Kuzey Deniz Saha Komutanlığı görevini yapan Orhan Karabulut cuma namazını kıldığı Kasımpaşa’daki bir camide kalyon fenerlerini fark ediyor. Makamına döndüğü zaman Diyanet İşleri Başkanlığı ile temasa geçerek İstanbul / Beşiktaş’ta bulunan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı İstanbul Deniz Müzesi koleksiyonuna kazandırıyor. İsteyenler fenerleri orada görebilirler.
Anlatacaklarım daha bitmedi! Yaşı benim gibi yetmişe yakın olanlar İstanbul’da bulunan hasır karpuz sergilerini hatırlar. Eskiden karpuzcular, karpuz sergilerinin içini buldukları büyük fotoğraflarla ve takvim yapraklarıyla süslerlerdi. Şu anda ismini hatırlayamıyorum. Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nda (Kasımpaşa / İstanbul) görev yapan bir bahriye subayımız evine karpuz almak için gittiği bir karpuz sergisinde duvarlardaki takvim yaprakları arasında kocaman bir harita fark ediyor. Çok beğendiğini söyleyerek karpuzcudan satın alıyor. Deniz Müzesi Komutanlığı’na götürüyor. Harita uzmanlar tarafından incelendiğinde Doktor Mürsiyeli İbrahim tarafından çizilen Akdeniz’in ilk haritası olduğu ortaya çıkıyor.
Bu konunun tümüyle ilgili geniş araştırma yapıyorum. İleride yayınlayacağız.
B. Hulusi GÜRBÜZ
Yelkencinin Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Son yorumlar