Eğer 1950’de bize zorla getirilmiş olan “Demokrasi” çalışmış olsaydı, bugün batık bir ülke olmazdık. Diğer ülkelerde çalışmış olsaydı, küresel sömürü düzeni insanlığa hâkim olmazdı.

 Eğer öncü ülkeler gerçek bir demokrasi kurabilmiş, mâkûl bir varlık paylaşımı yapabilmiş olsaydı, Çin onu kullanarak kalkınmış olurdu. Ne Komünizmi ne de Demokrasiyi kullandı, Atatürk ilkelerine benzeyen bir anlayışla halkçı ve devletçi yöntemlerle, en zor şartlarda ilerledi. Kısa zamanda en başarılı ülke oldu.

  Eğer biz Atatürk’ün yolunun simgesi “altıok” a sâhip çıksaydık benzeri başarıya erişmiş olacaktık. Kişisel çıkarlar nedeniyle Atatürk’ün devrimlerine ihânet ederek, yönetimi batmamızı hedefleyen yabancıların etkisine açtık.

  Çöküşün nedenini kavramamışlar ve çıkarları peşindekiler iş başında olursa, bundan sonra da kalkınma olasılığımız yok!

  Ben Cumhuriyetçi ve demokratik yolları bırakmayı önermiyorum. Açıkça Atatürk ilkelerine, yâni: Cumhuriyetçi, Halkçı, Laik, Milliyetçi, Devletçi ve İnkılapçı yönetim ilkelerine geri dönülmesinin gerektiğini söylüyorum.

  Demokratik kurallardan faydalanıp çarpıtılan kapitalizm ile hiçbir ülkede, gerçek kalkınma olmadı ve yenidünya dizeniyle de olmayacak. Demokrasinin yalancı sözcüsü ABD kendi yarattığı çarpık düzenle batma yoluna girdi!

  Bu bozuk düzeni değiştirmemiz gerekiyor.

 Yönetme şeklinin odak noktası; halkın karnını tok sırtını pek yapmak olmalı. Halkı bağışlarla susturmaya çalışmak değil, hayâtını kazanacak ortamı ona var ederek, kalkınma yolunu göstermek olmalı. İş sahalarının açılması, kazancın sağlanarak yoksulluğun kalkmasını hedef edinmek olmalı.

 Siyasilerin ve politikacıların düzelmesiyle toplum kalkınamaz. Ancak sistemin düzelmesi ve dürüst ellerde denetim gücünün var olması ile kalkınma yolu açılır. Bizim gibi okumuşuna bel bağlarken halkını ihmâl eden bir toplum kalkınmayı değil, batmayı kabul etmiş sayılır.

 Sağ-Orta-Sol olarak ayrılmış bir toplum mutlu ve huzurlu olamaz. Atatürk sağ- orta-sol aramadı. Ondan sonra gelen partilerin hep yön aradılar. Bu karmaşanın içinde yolunu şaşırmış olan CHP 40’lı yıllardan beri nerede olduğuna karar veremedi. Halktan koptu, siyasilerle kalkınabileceğini sandı. Halkla beraber olanların sağ-orta-sol’da değil, halkta olması gerektiğini unuttu. Hâlâ da hatırlamış değil.

  Millet ittifakındaki belediyelerin yapmaya gayret ettikleri, olması gerekenin ufak bir örneğidir. Büyük eksiklik, halk ile yetkililer arasında iki yönlü iletişimin kurulmamış olmasıdır. Halkla ilişkiyi ve adayları yetkililer değil, halkın seçmesi, başta gelen demokratik öğelerdir. Kalkınmanın kaçınılmaz yoludur.

 Büyük laflara gerek yok; .çalışamayan halk karnını doyuramaz, üretemez. Üretmeyen bir halk ile alım satım olmaz, para dönmeyince vergi olmaz, vergi olmayınca devletin kazancı olmaz, halka dönük yatırım ve kalkınma olmaz. İşletmeleri olmayan Devlet kalite ve fiyat kontrolü yapamadığı gibi, özel şirketlerin veya yabancıların elinde kalır ve kontrolü kaçırır. Üretilen malı satıp para kazanmadan, kazanca dayalı bir ekonomi olmaz. Borca yaşayabilen batık bir ülke olur. Yâni yeni düzenin istediği olur.

  Bu sorunu günümüzdeki partilerin başarısızlığına indirgeyenler, zâten sorunun parçaları. Sorun Atatürk’ten sonra baş gösterdi ve her geçen yıl daha kötüleşerek bu güne kadar devam etti ve ediyor.

  Uzun zamandır verilen rehinlere karşı komşunun sağladığı borçlarla geçinen bir toplum olmaktan, çoğu dinozorlaşmış başımızdaki sözde aydınlar ve kokuşmuş politikacılar ile çıkamayız.

  Geçen yazımda belirttiğim halkın, dolayısıyla seçilenlerin müteselsil olarak uygulamaları gereken denetim sisteminin varlığı olamadan da, çıkamayız. Eski sistemi gene yeni vaatlerle yürütecek yönetimlerle hiç çıkamayız.

  Kurucu ilkelerimize dönmeyi hedef etmeyen hiçbir kişi, parti veya ittifak ile kalıcı bir kalkınmaya sâhip olamayız. 80 yıldır olduğu gibi suya düşmüş kelebek gibi çırpınır, yaprak gibi akıntı yönünde giderek yok oluruz.

 Yok olma yolundayız! Bugün anlayışımızın değişim günü olmazsa, yarın da olmaz.

Başkasından alınan borç parayla beton döküp ahkâm kesmek, kalkınma değil intihardır.

 Üretim – Kazanç – Kâr- Vergi- Denetim-  Kalkınma.

   Bu kalkınmanın başlayacağı yer de tarım, hayvancılık, balıkçılık ve güneşten enerjidir. El emeği ile çalışan halkın kalkınmasıdır. Diğerleri bunlardan sonra, eş zamanlı olarak geliştirilir.

 Umarım çok az kalan yaşam süremde bu basit temel kuralları tekrar etme zorunda olmam.

  70 yıl önce aynı resme bakanlar çok vakitleri olduğunu sandılar. Yanıldılar!   Uyanalım ve hakkımızı arayalım. Çünkü halktan gelmezse kalkınma hiç olmayacak

Em.Mimar Turgut KARABEKİR

Paylaş