Faik Akçay
Faik Akçay

Kahramanmaraş-Hatay Depremi, nasıl bir yönetim altında olduğumuzu, toplumsal algılarımızın, yaşam koşullarımızın ne durumda olduğunu ortaya koyan ölçüleri gözler önüne serdi. Uygar, bilime dayalı bir sistem kuramadığımız gerçeğiyle yüzleşmemizi sağlayacak verileri döktü önümüze.

Deprem bir ayraç oldu

10 ilde yaşanan deprem yıkımı, ülkemizde birçok konunun ortaya çıkmasında bir ölçü oldu. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:

Partili Cumhurbaşkanlığı, Dünya’da eşi benzeri olmayan Başkanlık Sistemi denilen sistemin, ülkenin sorunlarını çözmekten yoksun olduğu, sorunlara yenilerini eklediği gözler önüne serildi.

Kahramanmaraş-Hatay Depremi’nde, karşılaştığımız en önemli gerçek, daha önce yaşanan depremlerden hiçbir şey öğrenmediğimiz bilgisi oldu. Yaşanan tüm acıların unutulup gittiği bir toplumsal belleğimizin olduğu görüldü.

Erzincan, Varto, Bolu, Adapazarı-Gölcük Depremi gibi onlarca yıkımdan hiç dersler çıkaramadığımız, hiç önlemler alamadığımız anlaşıldı. Ülkeyi yönetenlerin de yönetilenlerin de büyük bir vurdum duymazlık içinde, günlük, kısa dönemli, ucuz çıkarlar peşinde koştukları gerçeğiyle yüz yüze kalmamıza tanık olundu.

Bu depremle, insan hak ve özgürlüklerine önem vermeyen, çıkarları peşinde koşanlar tarafından yönetildiğimiz ortaya çıktı.

Depremde yaşanan can kayıplarının azaltılmasında, insanların kurtarılmasında, çok başarısız bir devlet yapısı içinde olduğumuz anlaşıldı.

İnsana, yurttaşına hizmet etme çabasında olmaktan uzak, kendi yaşam alanını genişletme çabası içinde olduğumuz bir yönetim anlayışıyla yönetildiğimiz görüldü.

Dünya ülkelerini, insanlığı bize düşman göstererek, kendilerine boyun eğmek zorunda kalmamızı isteyenlerin yalanlarının örtüleri kalktı. İnsanlığın düşmanımız değil, dostumuz olduğu gün yüzüne çıktı.

Geniş halk yığınlarının, kendi öz varlıklarından başka dayanacak yerleri olmadığı gözlendi. İki, üç gün bağıra çağıra ölenlerin canlarını kurtarmaya yetişemeyen ya da yetişmek istemeyenlerin, birkaç gün içinde milyarlarca tutarlık yapılaşmanın hazırlıklarını tamamladıkları gözlerden kaçmadı. Her acıyı çıkarlar sağlama aracı olarak kullanma çabaları bir kez daha gözler önüne serildi.

Geceleri başımızı yastığa koyarak korkusuzca uyuma olanağını yakalayamayan geniş halk yığınları, en doğal insan haklarından biri olan “konut edinme, barınma” haklarını elde edememiş olmakla yüz yüze yaşamakta oldukları görüldü.

Başkalarının acılarından mutluluk devşirenlerin yüzlerinde taşıdıkları örtü bir kez daha düştü.

Bilime değil yazgıcılığa (kaderciliğe) yöneltilmemizin, toplumları uyutmaktan başka işe yaramadığı görüldü.

En çok güvendiğimiz kurumların bile, hiç ummadığımız olumsuzluklara saplandıkları ortaya çıktı.

İHA’larımız var, SİHA’larımız var diye övünenlerin yurttaşlarına çadır dağıtamadıkları görüldü.

“Yıkılanı ancak biz yaparız” övünmesinden ötede bir amaç taşımayan, “Yapılacak olanın kaymağını biz yeriz” diyenlerin köşe başlarını tuttukları bir kıskaçta yönetildiğimiz anlaşıldı.

Günü kurtarma çabasıyla yürüyen toplumsal yaşamımızda, uzun soluklu önlemler almada görülen başarısızlık kendisini gösterdi.

En verimli, en güzel dayanışma, toplumun kendi arasında sevgiye, saygıya dayalı, çıkar ilişkileri dışında kalan dayanışmadır. Bu dayanışma devlet yardımından, piyasa koşullarında geliştirilen ilişkilerden, yapılan yardımlardan da daha anlamlı, daha güçlü oluğu anlaşıldı.

“Türkiye 6 Şubat’ta yaşanan depremlerin ardından deprem vergilerinin nereye gittiği sorusuna yanıt alamadı. Bu yanıtsız sorulara bir de kayıp hikâyesi eklendi. 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin ardından ‘Deprem Zararını Giderme ve Yeniden Yapılandırma Projesi’ için ayrılan 1 milyon 628 bin 337 doların kaybolduğu ortaya çıktı. Hazine ve Maliye Bakanlığı ise 18 yıl sonra devir esnasında kaybolan bugünün dolar kuru ile yaklaşık 31 milyon lirayı bulamadığını Sayıştay’a bildirirdi. Devletin kayıtlarında olan 1 milyon 628 bin 337 doların nasıl kaybolduğu konusunda bakanlık sessiz kalmayı tercih ediyor.”1

Gelecekte olacak depremlerden sonra da aynı olumsuzlukları yeniden yaşamamayı başaramayacağımızı düşünmek acı verici. Gelecek deprem sonrasında da, deprem için toplanan paraların nereye gittiğini sorarız. Bu paraları iç edenlerin yakasından tutamadığımız sürece, sorularımız hiç bitmez.

Depremlerin bize neden öğretici olmadıklarını da sorgulamayı bir gün öğrenebilmemiz umuduyla.

12 Mart 2023

Paylaş